Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, ‘Bir Şeftali, Bin Şeftali’sinde
çekirdeğin iç sesiyle başlar anlatmaya, meyve vermemeye yeminli bir ağacın
öyküsünü... Tam şeftali mevsimindeyken biz de hatırlayalım bu sıcak ama buruk
hikâyeyi ve şeftalinin İranlı mı, Çinli mi olduğundan başlayıp ‘kişisel’
tarihine bir göz atalım…
Yerli şeftaliler,
özellikle de Küçük Menderes Havzası’nda yetişenler, haziran ayının sonundan
beri piyasada; Osmanlı Sarayı’nın vazgeçilmezleri arasında yer alan ve en
güzelleri Bursa’da yetiştirilen ‘Arap’ cinsi olanlar ise bütün iştah açıcılığıyla
manav tezgâhlarını süslüyor. Yani yazın başı da sonu da şeftali zamanı…
Şeftali ağacı aslında gül ağacının bir türü… Botanikçilerin kafasını en çok yoran aile olan ‘Gülgiller’de, tam 3 bin 500 değişik tür olduğunu biliyor muydunuz? Neredeyse yediğimiz meyvelerin tamamı bu ailenin üyesi, tıpkı yüzlerce çiçeğin bu ailenin ortağı olması gibi...
Ahmet Uhri, ‘Boğaz Derdi’ adlı çalışmasında diyor ki: “Gülgillerin en azından bir kısmının Yakındoğu’da çok eskiden beri tanındığını, arkeobotanik verilere dayanarak belirtmek olasıdır. Güneydoğu Anadolu’daki MÖ 10. bin yıla tarihlenen Halançemi ve Çayönü kazılarını göz önünde bulundurarak, gülgillerin bazı türlerinin Yakındoğu’da yabani ya da kültüre alınmış olarak bulunabileceği çıkarsaması yapılabilir. Ancak büyük bir çoğunluğu da Çin’den gelmedir.”
Hikâyesini anlatmaya çalışacağım şeftali de aslında Çinli; yani Latince adı olan ‘prunus persica’ya aldanıp onu Yakındoğu coğrafyası ya da İran meyvesi sanma yanlışına kapılmamamız gerekiyormuş. Türkçe’ye ‘Pers eriği’ ya da ‘Pers kayısısı’ olarak çevrilen bu isim de aslında bir yanlışın devamı… Adında geçen ‘Pers’ ya da ‘persicum’ da, zaman içinde şeftalinin batı dillerindeki adları olan İngilizce ‘peach’, Fransızca ‘pêche’, Almanca ‘pfirsich’, İtalyanca ‘pesca’ ve Rusça ‘piersika’ sözcüklerinin kökeni oluşturmuş.
Ancak arkeobotanikçiler der ki, şeftalinin Akdeniz havzasına gelişi, diğer bitkilere göre daha geç olmuş. Zira ilk yazılı kaynakların ortaya çıkmaya başladığı Mezopotamya’dan ve daha sonra da Mısır ve Anadolu uygarlıklarından kalan belgelerde adı geçmiyormuş.
Şeftali ağacı aslında gül ağacının bir türü… Botanikçilerin kafasını en çok yoran aile olan ‘Gülgiller’de, tam 3 bin 500 değişik tür olduğunu biliyor muydunuz? Neredeyse yediğimiz meyvelerin tamamı bu ailenin üyesi, tıpkı yüzlerce çiçeğin bu ailenin ortağı olması gibi...
Ahmet Uhri, ‘Boğaz Derdi’ adlı çalışmasında diyor ki: “Gülgillerin en azından bir kısmının Yakındoğu’da çok eskiden beri tanındığını, arkeobotanik verilere dayanarak belirtmek olasıdır. Güneydoğu Anadolu’daki MÖ 10. bin yıla tarihlenen Halançemi ve Çayönü kazılarını göz önünde bulundurarak, gülgillerin bazı türlerinin Yakındoğu’da yabani ya da kültüre alınmış olarak bulunabileceği çıkarsaması yapılabilir. Ancak büyük bir çoğunluğu da Çin’den gelmedir.”
Hikâyesini anlatmaya çalışacağım şeftali de aslında Çinli; yani Latince adı olan ‘prunus persica’ya aldanıp onu Yakındoğu coğrafyası ya da İran meyvesi sanma yanlışına kapılmamamız gerekiyormuş. Türkçe’ye ‘Pers eriği’ ya da ‘Pers kayısısı’ olarak çevrilen bu isim de aslında bir yanlışın devamı… Adında geçen ‘Pers’ ya da ‘persicum’ da, zaman içinde şeftalinin batı dillerindeki adları olan İngilizce ‘peach’, Fransızca ‘pêche’, Almanca ‘pfirsich’, İtalyanca ‘pesca’ ve Rusça ‘piersika’ sözcüklerinin kökeni oluşturmuş.
Ancak arkeobotanikçiler der ki, şeftalinin Akdeniz havzasına gelişi, diğer bitkilere göre daha geç olmuş. Zira ilk yazılı kaynakların ortaya çıkmaya başladığı Mezopotamya’dan ve daha sonra da Mısır ve Anadolu uygarlıklarından kalan belgelerde adı geçmiyormuş.
İRANLI DEĞİL ÇİNLİ
Şeftali aslında Çin
kültürünün önemli bir parçası… Örneğin, günümüzde hâlâ bazı Çinli ailelerin
kötü ruhları kovmak için evlerinin önüne şeftali ağacı diktikleri biliniyormuş.
Ayrıca şeftali anlamına gelen ‘tao/tav’ sözcüğü de uzun ömür, ölümsüzlük, kötü
ruhları uzaklaştırma ve cinsellikle ilgili bir kelimeymiş. Şeftaliyle
ilişkilendirilen ölümsüzlük kavramı, özellikle Tang Hanedanı’nın lirik
şairlerini de etkilemiş.
Şeftali aslında Osmanlı, Türk ve İslam mutfak kültüründe de önemli… Peki dilimizdeki ‘şeftali’ sözcüğü nereden geliyor, biliyor musunuz? Kaşgarlı Mahmut’un ünlü sözlüğü ‘Divanü Lügati’t Türk’te ‘şeftali’, farklı bir adlandırmayla ‘tülüğ erük’, yani ‘tüylü erik’ olarak geçiyor. Dilimizdeki ‘şeftali’ sözcüğü ise Farsçadan gelme… Farsça ‘şeftâlû’ ise, ‘kaba ve semiz erik’ demek… Takdir edersiniz ki, Osmanlı Sarayı’nda şeftalinin iri ve tüylü olanı makbul sayılır, hem meyve olarak tüketilir hem de reçel ve hoşaf yapımında kullanılırmış. Saraya gönderilen bu tüylü ve iri şeftalinin olasılıkla Bursa’da üretilen ve ‘hulu/hevli’ şeftali olabileceği de Prisilla Mary Işın’ın önermesi... Evliya Çelebi ise bu lezzetli meyvenin çeşitlerinden söz ederken; papa, sultani, cânî, baba, zerrâki, çelebi, cüce, et şeftalisi, al yanaklı şeftali ve dilber yanağı şeftalisinden söz ediyor.
Şeftali aslında Osmanlı, Türk ve İslam mutfak kültüründe de önemli… Peki dilimizdeki ‘şeftali’ sözcüğü nereden geliyor, biliyor musunuz? Kaşgarlı Mahmut’un ünlü sözlüğü ‘Divanü Lügati’t Türk’te ‘şeftali’, farklı bir adlandırmayla ‘tülüğ erük’, yani ‘tüylü erik’ olarak geçiyor. Dilimizdeki ‘şeftali’ sözcüğü ise Farsçadan gelme… Farsça ‘şeftâlû’ ise, ‘kaba ve semiz erik’ demek… Takdir edersiniz ki, Osmanlı Sarayı’nda şeftalinin iri ve tüylü olanı makbul sayılır, hem meyve olarak tüketilir hem de reçel ve hoşaf yapımında kullanılırmış. Saraya gönderilen bu tüylü ve iri şeftalinin olasılıkla Bursa’da üretilen ve ‘hulu/hevli’ şeftali olabileceği de Prisilla Mary Işın’ın önermesi... Evliya Çelebi ise bu lezzetli meyvenin çeşitlerinden söz ederken; papa, sultani, cânî, baba, zerrâki, çelebi, cüce, et şeftalisi, al yanaklı şeftali ve dilber yanağı şeftalisinden söz ediyor.
AĞACINDAN SAZ YAPILIRDI
Unutmadan, şeftali
ağacı, kolay işlenip güzel cila tutması nedeniyle, Halk müziği çalgılarının
yapımında, özellikle de nefesli sazların yapımında kullanılıyormuş. Ayrıca
bağlama, ud ve lavta gibi mızraplı sazlarda da, başka ağaçlarla beraber sazın
tekne kısmının yapımında kullanılmaktaymış.
AVRUPALILAR KURUSUNU YER
Bu güzel meyveyi
saklama işine gelince, İtalyanlar ve Fransızlar dilimleyip kurutuyorlar, biz
ise tazesini bol bol tüketmenin yanı sıra daha çok reçel ya da konserve olarak
saklıyoruz. Biliyorsunuz, Fransızların meşhur tatlısı dondurmalı şeftali, yani
‘peşmelba’ da konserve şeftaliden yapılıyor. Ayrıca beyazından pembesine,
yassısından tüysüzüne tüm şeftalililer, A, B ve C vitaminleriyle bol miktarda potasyum,
az miktarda kalsiyum, demir, fosfor gibi mineralleri içeriyor. Yatıştırıcı bir
meyve olan şeftalinin idrar söktürücü ve (özellikle çocuklarda) kurt düşürücü
özellikleri de biliniyor.
ÇİÇEKLERİ DE ŞİFALI
Tijen İnaltong, şeftali çiçeklerinin ve
yapraklarının iyileştiriciliği özelliğine de dikkat çekiyor: “Şeftali
yaprakları dıştan bazı hastalıklarda kullanıldığına göre, demek ki ondan
çeşitli şekillerde yararlanabiliriz. Eğer kıyabilirseniz ve mutlaka
kullanacağınızı düşünüyorsanız yatıştırıcı ve müshil olarak kullanmak üzere
çiçeklerini kurutabilirsiniz şeftalinin. Bu çiçekleri kaynar suya atıp
demleyerek günde bir fincan içebilirsiniz. Şeftali çiçeklerinden şifa verici
bir şurup yapmak için ise bir buçuk bardak kaynar suya bir bardak çiçek, bir
bardak şeker ekleyip kaynatın ve ateşten alıp iki saat bekletin. Süzerek şişeye
koyacağımız bu şurubu günde 1 kaşık (çocuklara tatlı kaşığı, büyüklere çorba
kaşığı hesabı) içebilirsiniz.”
Tartlara çok yakışan şeftaliyi zencefil ve biraz esmer şekerle hafifçe pişirmek de mümkün. Başka tüketme önerileri de var: “Zencefil şeftaliye çok yakışır ve çiğ meyve yiyemeyenlerin rahatlıkla yiyebildiği bir tatlı çıkar ortaya. Eğer şeker kullanmak istemiyorsanız, yerine biraz kuru üzüm veya ufacık doğradığınız kuru incirlerle pişirmeyi deneyebilirsiniz. Bu şekilde pişirdiğiniz şeftalileri vanilyalı dondurmayla hoş bir şekilde servis edebilirsiniz. Komposto, sufle, tart, kek, kurabiye, dondurma, sorbe, reçel, marmelat, sos yapımına çok uygun olan şeftali, salatalarda, çiğ veya pişmiş olarak kümes hayvanlarıyla birlikte kullanılabilir.”
Edebiyata meraklı olanlar da bilir, “bir şeftali, bin şeftali” nasıl olur… Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, kısa süren yaşamı boyunca köy öğretmenliği yapmış, halk masallarını ve efsanelerini derlemiş, bunları yeniden yorumlamıştır. İçlerinde en meşhur olanı da Azerbaycan’da bugün de anlatılan şeftali ağacının masalıdır. Yazdığı çocuk hikâyeleriyle başka bir dünyanın mümkün olduğuna dikkat çeken Behrengi, emekle, suyla, güneşle, sevgiyle beslenen ve çekirdekten ağaca, oradan tekrar meyveye dönen, yani bir şeftaliden bin şeftaliye varan yowlda küçük şeftali ağacını öyle güzel konuşturur ki, insanın gönül gözü açılıverir. Şimdi tam zamanı, sofralarınızdan eksik etmeyin, reçelini ya da marmeladını yapmayı da sakın ihmal etmeyin.
Tartlara çok yakışan şeftaliyi zencefil ve biraz esmer şekerle hafifçe pişirmek de mümkün. Başka tüketme önerileri de var: “Zencefil şeftaliye çok yakışır ve çiğ meyve yiyemeyenlerin rahatlıkla yiyebildiği bir tatlı çıkar ortaya. Eğer şeker kullanmak istemiyorsanız, yerine biraz kuru üzüm veya ufacık doğradığınız kuru incirlerle pişirmeyi deneyebilirsiniz. Bu şekilde pişirdiğiniz şeftalileri vanilyalı dondurmayla hoş bir şekilde servis edebilirsiniz. Komposto, sufle, tart, kek, kurabiye, dondurma, sorbe, reçel, marmelat, sos yapımına çok uygun olan şeftali, salatalarda, çiğ veya pişmiş olarak kümes hayvanlarıyla birlikte kullanılabilir.”
Edebiyata meraklı olanlar da bilir, “bir şeftali, bin şeftali” nasıl olur… Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, kısa süren yaşamı boyunca köy öğretmenliği yapmış, halk masallarını ve efsanelerini derlemiş, bunları yeniden yorumlamıştır. İçlerinde en meşhur olanı da Azerbaycan’da bugün de anlatılan şeftali ağacının masalıdır. Yazdığı çocuk hikâyeleriyle başka bir dünyanın mümkün olduğuna dikkat çeken Behrengi, emekle, suyla, güneşle, sevgiyle beslenen ve çekirdekten ağaca, oradan tekrar meyveye dönen, yani bir şeftaliden bin şeftaliye varan yowlda küçük şeftali ağacını öyle güzel konuşturur ki, insanın gönül gözü açılıverir. Şimdi tam zamanı, sofralarınızdan eksik etmeyin, reçelini ya da marmeladını yapmayı da sakın ihmal etmeyin.
30 Ağustos 2013 Cuma - Aksam.com.tr
NEDİM ATİLLA
nedim.atilla@aksam.com.tr
twitter.com/ahmetnedim
nedim.atilla@aksam.com.tr
twitter.com/ahmetnedim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder